Turkish (Turkiye)English (United Kingdom)

Ana Sayfa Makale ve Yorumlar ‘‘Akdeniz İçin Birlik’’ Paris Zirvesi

‘‘Akdeniz İçin Birlik’’ Paris Zirvesi

Emre YILDIRIM

Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülke ile Kaddafi’nin Libya’sı hariç Akdeniz’e kıyısı bulunan 17 ülkeden 16’sı ‘‘Barselona Süreci: Akdeniz İçin Birlik’’ projesi için 13 Temmuz’da Fransa’nın başkenti Paris’te bir araya geldi. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Cumhurbaşkanlığı seçilmeden önce seçim kampanyası sırasında 7 Şubat 2007’de Toulon’da yaptığı konuşmada ilk kez dile getirdiği projenin bugünlere gelmesi için bir dizi gelişmeler yaşandı. 1995 yılında Barselona süreci adı altında başlatılan ‘‘Akdeniz İçin Birlik’’ projesi, AB’nin Akdeniz’e kıyısı olan fakat AB’ye üye olmayan ülkeler için somut politikalar belirlemek amacıyla giriştiği  çabaları kapsamaktaydı. Sarkozy’nin temel siyasi argümanlarından birisi olan ve öncülüğünü yaparak gerçekleşmesine imkan tanıyan bu proje için önceleri AB’ye alternatif bir proje olacağı şeklinde yorumlar yapılmaktaydı. Nitekim, Türkiye’nin AB üyelik sürecine, değerlendirmelerinde ‘‘Türkiye’nin Avrupalı olmadığı’’ ve bu nedenle de ‘‘AB içinde yerinin olmadığı’’ gibi nedenlerle karşı çıkan Sarkozy’nin, ‘‘Akdeniz İçin Birlik’’ projesine Türkiye’yi temel aktörlerden biri olarak dahil etmek istemesi, bu yorumların daha da yoğunlaşmasına olanak tanımaktaydı. Almanya Başbakanı Angela Merkel gibi isimlerin de Türkiye’nin üyeliğine ihtiyatlı yaklaşarak tam üyelik yerine ‘imtiyazlı ortaklık’ adı altında yeni bir statü belirlemeye çalışması, Sarkozy’nin yaklaşımıyla da paralellik göstererek mevcut durumun farklı bir bağlamda değerlendirilmesine neden oldu. Almanya ve Fransa’nın öncülüğünü yaptığı bu yaklaşıma sahip bazı ülkelerin yanı sıra AB içindeki diğer bazı ülkeler (İngiltere gibi) ise Türkiye’nin tam üyeliğini destekleyen ve bu doğrultuda Akdeniz İçin Birlik projesinin AB’ye alternatif oluşturmaması gerektiğine inanan ülkelerdi.

Türkiye açısından zirve öncesi yaşanan gelişmeler bir anlamda bu yaklaşımların çarpıştığı bir süreci ifade etmekteydi ve sonuçta kabul gören, ‘‘Akdeniz İçin Birlik’’in AB’ye alternatif oluşturmadığı yapısal gelişmelerin yaşanacağı bir ‘gelecek dönem’in oluşturulması oldu. Zaten, zirveye ev sahipliği yapan Fransa’nın, zirvenin mümkün olabilmesi yönündeki girişimleri dahi bu yönde bir gelişmenin yaşanacağının sinyallerini vermekteydi. Sarkozy, öncelikle "Akdeniz Birliği" diye ilk etapta ortaya çıkan projeyi AB’ye alternatif olarak algılayan AB Komisyonu’nun ve bazı ülkelerin kaygılarını gidermek için "Akdeniz İçin Birlik" olarak daha dar bir çerçeveye sıkıştırmayı kabullendi. Daha sonra ise projenin, sadece Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle sınırlı tutulmasından vazgeçip AB’nin Karadeniz, Kuzey Denizi, Baltık Denizi, Kuzey Kutbu’na komşu ve de hiçbir denizden nasiplenmemiş üyelerine de kapıyı açmak zorunda kaldı.
Zirvenin sonuç bildirgesi de yaşananları ve gelinen noktayı en iyi şekilde özetleyen bir görünümdeydi. Türkiye ile ilgili satırlarda, ‘‘Akdeniz İçin Birlik projesi’’ hiçbir şekilde Türkiye’nin AB üyeliğine alternatif oluşturmayacaktır. Türkiye, AB ile tam üyelik müzakerelerini sürdüren bir ülke statüsüne sahiptir." ifadelerinin yer alması, ‘‘Akdeniz İçin Birlik’’ projesinin, Sarkozy’nin projeyi ilk defa ortaya attığı zamana göre geçirdiği değişimi gözler önüne sermekteydi. Her şeye rağmen zirvenin başarılı olduğu yönündeki yorumların merkezinde ise, Sarkozy’nin sayesinde, Paris’teki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda aynı masanın etrafında Akdeniz havzasının tüm yöneticileri ile AB üyesi ülkelerin yöneticilerinin toplanabilmesi ve diyalog kurabilme imkanına sahip olması yer almaktadır.
Aynı zamanda zirvenin sonunda ortaya çıkan tablo, önümüzdeki dönemin ‘‘Akdeniz İçin Birlik’’ açısından ne gibi olumlu gelişmeler getireceğinin sinyallerini vermektedir. Özellikle her 2 yılda bir gerçekleştirilecek zirvelerle en yüksek düzeyde görüşmelerin yapılması, Kuzey ve Güney arasında bir sekretarya ve eşbaşkanlık ile ortaklığa öncelik verilmesi, ekoloji, eğitim, özel sektör yada güvenliğe bağlı olarak kültürler arasında diyaloğun geliştirilmesi ve göçlerin en iyi şekilde idaresini hedefleyen somut projelere öncelik verilmesi gibi adımların atılması yönünde kararların çıkması tablonun olumlu yönünü göstermektedir. 43 ülkenin kabul ettiği sonuç bildirgesinde, son tahlilde birliğin amacının, AB ülkeleri ve AB’nin güney komşuları arasındaki bağları güçlendirmek; eşbaşkanlığın amacının ise birliğin uyumunu ve dengesini sağlamak olduğu ifade ediliyor.Bu doğrultuda,Akdeniz için Birlik’in kurumsal yapısının detayları ilerde belli olacak ancak genel yapısı şu an itibariyle belli olmuş durumda gözüküyor. Birliğin Brüksel’de toplantıların düzenlenmesini sağlamakla yükümlü bir Ortak Kalıcı Komite’si oluşturulacak ve yapısı, yeri ve yönetim kadrosunun milliyeti Kasım ayında üye ülkelerin dışişleri bakanları tarafından kararlaştırılacak olan bir ortak bakanlık ile belli edilecek. Her iki senede bir ‘‘Akdeniz için Birlik’’ yüksek seviyede zirvesi düzenlenecek ve üye ülkelerin dışişleri bakanları her yıl toplanarak görüşmelere devam edecektir.
Zirvenin ardından yaptığı konuşmada Sarkozy, liderlerin altı “kesinleşmiş proje” üzerinde karar kıldıklarını söyledi. Bu projeler, Akdeniz’in temizlenmesi, deniz ve karayollarının güçlendirilmesi, doğal felaketlerin önlenmesi ve bunlara cevap verilmesinde ortak bir sivil koruma programının oluşturulmasına odaklanmayı hedef almakta ve oluşturulacak bakanlıkların da Akdeniz Güneş Enerjisi Planı’nın yaratılması, ulaşılabilirliği ve kalkınmasını araştırmak, güneş enerjisinin alternatif bir enerji kaynağı olarak kullanılması için çalışmak olacağını özellikle Slovenya’da kurulacak bir Avrupa-Akdeniz Üniversitesi’nin Avrupa-Akdeniz Yüksek Eğitimi ve Bilim ve Araştırma alanlarının kurulmasına katkı sağlamasının bekleneceğini dile getirdi.
Zirvenin ardından olumlu yada olumsuz yönde birçok değerlendirme yapılmış, zirve ile ilgili haberler dünya basınında geniş yankı uyandırmıştır. Yapılan değerlendirmelerin ortak noktalarından en önemlisi, zirvenin bölgede barışa katkı yapması yönünde önemli bir adım olduğu yönündedir. Özellikle, Ortadoğu’daki önemli sorun alanlarının merkezinde olan Suriye, İsrail, Filistin gibi ülkelerin zirve vesilesiyle bir araya gelmiş olması ve liderlerin barış yönündeki önemli açıklamaları, zirvenin esas amacının ne olması gerektiğini de ortaya koymuşa benziyor. Zirvenin, AB’ye alternatif bir proje olmaktan ziyade bölgede barışa katkı yapabilecek ilişkilerin ve diyaloğun geliştirilmesine yönelik bir proje olarak hayata geçirilmeye çalışılması ve bu yönde hareket edilmesi çok daha anlamlı olacak gibi bir izlenim vermektedir.
Böyle bir amaç etrafında gelişmelerin yaşandığı projeye Türkiye’nin desteğinin de canlı bir şekilde devam edeceğini söyleyebiliriz. Nitekim Ortadoğu’da gelişmeleri yakından takip eden ve barış için önemli adımlar atmış, arabuluculuk misyonunun elinden hiç bırakmamış olan Türkiye’nin, kendisine hedef olarak seçtiği rolünden dönmemesi ve bu rolde başarılı olabilmesi için, Akdeniz için Birlik projesinin, AB üyeliğine alternatif bir proje olarak değil belki artı bir katkı yapabilecek bir süreç olarak değerlendirilmesi makul olandır. Fransa’nın öncülüğündeki ülkeler grubunun da bu durumu en iyi şekilde değerlendirmesi ve rasyonel davranması gerekmektedir. Bu yönde ve samimi bir yaklaşım, her iki birliğin geleceği açısından gerekli gözükmektedir. Hem AB hem de ‘‘Akdeniz İçin Birlik’’in geleceğinde önemli söz sahibi olabilecek ve katkısıyla her iki birliği daha ileri seviyelere taşıyabilecek bir konumda olan Türkiye’nin potansiyelinin iyi değerlendirilmesi ve hak ettiği değerin verilmesi, çok yönlü gelişmelerin yaşanacağı önümüzdeki dönemin sağlığı açısından zaruri olandır.
 

MAKALELER

tasamyayinlari

1-2 Aralık 2010


{alt}