Turkish (Turkiye)English (United Kingdom)

Ana Sayfa Haberler Balkanlar’da Ekonomi-Politik Dönüşüm Sürecinde Bölgesel İşbirliğinin Önemi

Balkanlar’da Ekonomi-Politik Dönüşüm Sürecinde Bölgesel İşbirliğinin Önemi

Kapitalizm yapısal bir özellik olarak döngüsel (devrevi) krizler yaşar. Kapitalist Kriz, kar oranlarının düşmesi ve sermaye birikimin yavaşlaması / durması durumudur. Krizi atlatabilmek için ekonomik, politik ve sosyo-kültürel alanda yeniden yapılanma gerçekleştirilir. Yeniden yapılanma merkez kapitalist ülkelerde başlatılır, merkez kapitalist ülkeler tarafından yönetilir ve çevre kapitalist ülkelere doğru yaygınlaştırılır / derinleştirilir. İlk en büyük kriz 1929 Krizi oldu. İkincisi 1970-1982 uzun dalgalı krizdir. Merkez kapitalist ülkelerde başlayan bu kriz kısa sürede çevre kapitalist ülkelere doğru yayıldı. Krizi atlatmak için merkez kapitalist ülkelerde (ABD, Batı Avrupa ülkeleri, Japonya, Kanada) neoliberal ekonomi politikaları geliştirildi. Bu politikalar 1980 sonrasında merkezden çevreye doğru yaygınlaştırıldı ve derinleştirildi. Neoliberal politikalar üzerinden dünya kapitalist sisteminin yenden yapılandırılması sürecinde IMF, Dünya Bankası ve NATO belirleyici rol üstlendi. Yugoslavya'da sosyalizmden kapitalizme geçiş süreci 1980'lerin başında, diğer üç sosyalist ülkede (Arnavutluk, Bulgaristan ve Romanya) ise 1990'ların başında başlatıldı. Bu ülkelerde kapitalizme geçiş ve dünya kapitalist sistemine entegrasyon neoliberal politikalar üzerinden gerçekleştirildi. ABD ve Avrupa Topluluğu (1991'den itibaren Avrupa Birliği) Balkanlarda kapitalizmin yapılandırılması ve Balkan coğrafyasının dünya kapitalist sistemine entegre edilmesi için yoğun gayret sarf ettiler. Bu amaçla IMF, Dünya Bankası ve NATO yoğun biçimde kullanıldı. 1984 yılında ABD hükümeti tarafından yayınlanan "Hassas Gizlilik" etiketli ABD Ulusal Güvenlik Karar Yönergesi (NSDD 133), "Birleşik Devletleri'in Yugoslavya Politikası" başlığını taşıyordu. Bu gizli belge 1990 yılına kadar kamuoyundan gizlendi. 1990 yılında Amerikan gazetelerinde yayınlanan belgeye göre, ABD'nin Balkanlar'a ve Yugoslavya'ya yönelik "stratejik amacı", Balkanlar'ı ve Yugoslavya'yı, "serbest piyasa sistemine katmak"tı. Dolayısıyla bu belge, 1990'lı yıllarda ABD'nin, NATO şemsiyesi altında (Batılı müttefikleri ile birlikte) Bosna-Hersek'e ve ardından Sırbistan'a yaptığı askeri müdahaleleri anlamamıza da yardımcı oluyor. Nitekim 1999 Kosova Savaşı öncesinde dönemin ABD Başkanı Bill Clinton hiç çekinmeden "büyük bir açık sözlülükle" şunu söylüyor: "Eğer bütün dünyaya satış yapmamızı da içerecek güçlü ekonomik ilişki kurabilecekse, Avrupa bunun anahtarı olmak zorundadır. Bu Kosova davası, baştan aşağı bununla ilgilidir." 20 yıllık (1980-2000) bir dönem içinde Balkan coğrafyası kapitalizme geçiş yaptı ve kapitalist dünya sistemine entegre edildi. Balkanlar'da yaşanılan bu ekonomi-politik değişim-dönüşüm süreci, dünya kapitalist ekonomi sisteminin neoliberal politikalar üzerinden yapılandırılmasının bir parçasıdır. Öyleyse; Balkan coğrafyasında yaşanılan köklü değişim - dönüşüm sürecini sadece bu ülkelerin içsel dinamikleri ve içsel çatışmalar ile açıklamak son derece sığ bir bakış açısıdır ve tablonun tamamını görmemizi engeller. Yapılması gereken; içsel özgünlükleri de göz ardı etmeden, Balkan coğrafyasında yaşanılan ekonomik, politik ve sosyo-kültürel dönüşümü dünya kapitalist sisteminde gerçekleştirilen yeniden yapılanma süreci bağlamında analiz etmektir. Kapitalizme geçiş ve kapitalist dünya sistemine entegrasyon sürecinde Yugoslavya parçalandı. Yani Yugoslav coğrafyası parçalanarak kapitalist sisteme entegre edildi. Yugoslavya'nın parçalanması sonrasında ortaya çıkan ardıl devletler (Slovenya, Hırvatistan, Makedonya, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosova) ile Arnavutluk, Bulgaristan ve Romanya; dünya kapitalist sistemine ve kapitalist Avrupa alt-sistemine yeni "çevre kapitalist ülkeler" olarak entegre oldular. Yani bu ülkeler ABD'ye ve Batı Avrupa ülkelerine bağımlı yeni bir "bağımlı çevre"yi meydana getirdiler. Romanya, Bulgaristan ve Slovenya'nın Avrupa Birliği'ne katılımı ve diğer Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği'ne entegrasyon süreci bu "hakim merkez - bağımlı çevre" ilişkisini sona erdirmiyor. Avrupa Birliği içinde de bu ilişki devam ediyor. Avrupa Birliği entegrasyon süreci ilerledikçe Avrupa içinde "merkez - çevre ilişkisi" daha da pekişiyor, Balkan coğrafyası Batı Avrupa'nın "arka bahçesine" dönüşüyor. Arka bahçe, merkez Batı ülkelerine ucuz emek-gücü, ucuz üretim araçları ve yeni piyasa sağlıyor. Merkez Batı ülkeleri ve ABD, bu bölgeye sadece ekonomik olarak değil, fakat aynı zamanda askeri ve sosyo-kültürel olarak yerleşiyor. İşte tüm bu nedenlerden dolayı; (1) Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği'ne entegrasyonu süreci bölgedeki problemleri çözmekte yetersiz kalıyor. Yani Avrupa Birliği'ne entegre olmak otomatikman bölgede yaşanılan ekonomi, politik ve sosyal problemleri çözmüyor. Son olarak Avrupa Birliği'ne katılan Bulgar ve Romen ekonomilerinin şu anki kötü durumları bunu açıkça gösteriyor. Avrupa Birliği üyesi olan Slovenya'nın sınır anlaşmazlığı nedeniyle komşusu Hırvatistan'a Avrupa Birliği'ne katılım konusunda engel çıkarması da, Avrupa Birliği entegrasyon sürecinin Balkan coğrafyasındaki sorunları çözmede yetersiz kaldığının bir başka göstergesidir. (2) Avrupa Birliği entegrasyon süreci göz ardı edilmeden, Balkan ülkeleri arasında bölgesel işbirliği sürecinin ilerletilmesine büyük ihtiyaç duyuluyor. İşbirliği Balkan devletleri ve halkları arasında ekonomik, sosyal, kültürel ve politik düzeylerde geliştirilmelidir. İşbirliğinin geliştirilmesinde bölge hükümetlerinin rolü büyük olmakla birlikte, sivil toplum kuruluşlarının, düşünce kuruluşlarının, üniversitelerin ve medyanın da rolü son derece önemlidir. Sadece hükümetler düzeyinde geliştirilecek olan işbirliği ilişkileri sivil ayağı eksik kaldığı taktirde uzun vadeli olamaz. Resmi makamları ve sivil toplum aktörlerini içerecek biçimde Balkan ülkeleri arasında geliştirilecek olan bölgesel işbirliği, bölge ülkelerinin / halklarının Avrupa Birliği'ne entegrasyon sürecine hem katkı sağlayacaktır, hem de Avrupa bütünleşme süreci içinde daha sağlam bir pozisyona sahip olunmasına hizmet edecektir. Ayrıca bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi bölgede yaşanılan sorunların çözümüne büyük katkı sağlayacaktır.

TASAM Uluslararası İlişkiler Uzmanı Caner SANCAKTAR

 

MAKALELER

tasamyayinlari

1-2 Aralık 2010


{alt}